ARAŞTIRMA MAKALESI | |
1. | Aile Sağlığı Merkezlerine Başvuran Hastaların Sağlık Okuryazarlığı Düzeyinin Değerlendirilmesi: Çankaya İlçesi Örneği Evaluation of Health Literacy Level of Patients Applied to Family Health Centers: The Case of Çankaya District Kenan Gözlü, Sıdıka KAYAdoi: 10.5505/amj.2020.02360 Sayfalar 254 - 268 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırmanın amacı Aile Sağlığı Merkezlerine başvuran hastaların sağlık okuryazarlığı düzeyinin değerlendirilmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Kesitsel nitelikteki bu araştırmada hastaların sağlık okuryazarlığı düzeyini belirlemek için Avrupa Birliği tarafından geliştirilen ‘‘Sağlık Okuryazarlığı Anketi’’ kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini Türkiye’nin sosyo-ekonomik seviyesi en yüksek ilçesi olan Çankaya’da ikamet eden, aynı ilçedeki Aile Sağlığı Merkezlerine başvuran, 18 yaş ve üzerindeki hastalar oluşturmaktadır. Araştırmaya 25 Aile Sağlığı Merkezinden 500 hasta katılmıştır. BULGULAR: Hastaların genel sağlık okuryazarlığı indeksi ortalama 30,25±7,28 olarak hesaplanmıştır. Hastaların %20,90’ının yetersiz, %48,30’unun sınırlı, %24,90’ının yeterli ve %5,90’ının mükemmel sağlık okuryazarlığına sahip olduğu görülmüştür. Yaş, eğitim durumu, çalışma durumu, aylık gelir durumu, genel sağlık durumu, kronik hastalık varlığı, son 12 ayda aile hekimine başvuru sayısı ve aile hekimi tarafından ziyaret edilme durumu açısından hastaların sağlık okuryazarlığının genel düzeyinin veya alt indekslerinin istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar gösterdiği bulunmuştur (p<0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Hastaların büyük bir çoğunluğunun sağlık okuryazarlığı yetersiz veya sınırlı düzeydedir. Bu durum sağlık okuryazarlığının artırılmasına yönelik faaliyetlerin gerçekleştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. |
2. | Çoklu İlaç Kullanan Yetişkin Bireylerin Tedaviye Uyumu Ve Öz-Etkililik Düzeyleri Treatment Adherence And Self-Efficacy Levels Of Adults Using Multiple Drugs NUR DEMIRBAS, Ruhuşen Kutludoi: 10.5505/amj.2020.16362 Sayfalar 269 - 280 GİRİŞ ve AMAÇ: Amaç: Bu çalışmada çoklu ilaç kullanan yetişkin hastaların tedaviye uyumlarını, öz-etkililik düzeylerini ve uyumu etkileyen faktörlerin etkisini değerlendirmeyi amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Materyal ve method: Daha önce kronik hastalık tanısı konmuş ve son 2 aydır birden fazla ilaç kullanan 35 yaş ve üzeri bireyler çalışmaya alındı. Hastalara sosyodemografik özelliklerini, hastalık durumu ve kullanılan ilaç türlerini belirlemek amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanmış bir anket formu, İlaç Tedavisine Uyum Öz-Etkililik Ölçeği Kısa Formu (MASES-SF) ve Modifiye Morisky Ölçeği (MMÖ) uygulanmıştır. BULGULAR: Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 275 hastanın %39,6’u (n=109) erkek, %60,4’ü (n=166) kadın, yaş ortalaması 67,42±11,5 yaş idi. Hastaların %53,8’inin ilaçlarını düzenli olarak kullandığı, %44,7’sinin ise “unutkanlık” nedeniyle ilaçlarını düzenli kullanmadığı tespit edildi. Değerlendirilmeye alınan hastaların MASES-SF puan ortalaması 33,65±8,6 (17-52) puan bulundu. Çalışmamızda 65 yaş altı olanların, evli olanların, ilköğretim ve üstü eğitimli olanların, geliri giderine eşit veya fazla olanların, il merkezinde eşi ile yaşanların ve hastalığının tedavisi hakkında bir sağlık çalışanı tarafından eğitim verilmiş olanlarda hem tedaviye uyum puanları, hem de MMÖ’den aldıkları motivasyon ve bilgi skorları daha yüksek bulundu (p<0,001). TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç: Çalışmamıza katılan hastaların %46,2’si düzenli ilaç kullanmamaktadır. Hastalıkları ve tedavi süreci hakkında bir sağlık çalışanı tarafından eğitim verilmiş hastaların ilaç uyum ve tedaviye motivasyon oranlarının artmış olduğu görülmüştür. |
3. | Acil Servise Müracaat Eden Hastaların Aile Hekimliği Bakış Açısıyla Değerlendirilmesi Evaluation of Patients Admissing Emergency Care Services from the Point of View of Family Medicine Burcu Kayhan Tetik, Bora Tetik, Aytaç karaoğlan, Cem alpağan, Burak Mete, Nur Paksoydoi: 10.5505/amj.2020.61214 Sayfalar 281 - 289 GİRİŞ ve AMAÇ: Acil servislerin gerçek kullanılma nedenleri dışında uygunsuz kullanılması her geçen gün artmakta ve acil servislerin işleyişini bozmaktadır. Çalışmamızda Acil Servise müracaat eden hastaların bir yıllık verileri incelenerek, bu hastaların son tanılarına göre, ne kadarının acil servisleri uygun kullandığını belirlemek ve bu konuda oluşturulacak yeni politikalara yardımcı olmak amaçlanmıştır YÖNTEM ve GEREÇLER: 1 Ocak -31 Aralık 2017 tarihleri arasında hastanemiz acil servisine müracaat eden hastaların dosyaları incelenmiştir. Veriler SPSS 22 programı ile değerlendirilmiş, analizde Ki-kare testi kullanılmıştır. Anlamlılık değeri p<0.05 olarak kabul edilmiştir. BULGULAR: Acil servise bir yıl içinde başvuranların %72.20’sinin (n: 42785\59282) birinci basamak veya uzman polikliniği başvurusu gerektiren nedenler ile başvurduğu, başvuru yapanların sadece %19.2’sinin (n: 11359\59282) gerçekten acil başvurusuna uygun olduğu bulunmuştur. Tüm müracaatlar içinde solumun sistemi ve ağrı şikâyetleri en sık başvuru nedenleridir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Acil servise başvuran hastaların büyük çoğunluğunun aslında acil kategorisinde olmadığı görülmüştür. Acil servislerdeki iş yükünün azaltılması aile hekimliği sisteminin etkin kullanılması için sevk sisteminin uygulanması, acil servislerde triaj uygulanmasının kullanılması ve uygunsuz şekilde acil servisi kullananlardan ekstra ücret alınması gibi önlemlerin uygulanabileceği kanaatindeyiz. |
4. | Erzincan'a Yerleştirilmiş Ahıska Türkü Göçmenlerin Sağlık İhtiyaçlarının Belirlenmesi; kesitsel bir çalışma The Determination Of Health Needs Of Ahiska Turk Immigrants Resettled In Erzincan; a cross-sectional study Selçuk Akturan, Arif Caner Erdoğan, Aybeniz Şenay, Hatice Gizem Çadırcı, Göksu Açabay, Bilge Tunceldoi: 10.5505/amj.2020.34603 Sayfalar 290 - 297 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, Erzincan'ın Üzümlü ilçesine yerleştirilen Ahıska Türkü göçmenlerin sağlık durumlarını ve sağlık ihtiyaçlarını belirlemek, elde edilen veriler ışığında sağlık politikalarını iyileştirmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Kesitsel tipte bir çalışmadır. Çalışmanın evrenini Üzümlü'de yaşayan 1231 Ahıska Türkü oluşturmaktaydı. Örneklem büyüklüğü en az 233 olarak hesaplanmış, örneklemi belirlemek için sistematik örneklem metodu kullanılmıştır. Araştırma 1 Nisan ile 30 Eylül 2017 tarihleri arasında demografik bilgi, sağlık durumu ve sağlık ihtiyaçlarına yönelik 41 soru içeren bir anket aracılığıyla uygulanmıştır. Tanımlayıcı istatistiksel analizler için SPSS 23 istatistik programı kullanılmıştır. BULGULAR: 237 katılımcı çalışmaya dahil edilmiştir. Kronik hastalık oranı %47.00 olup, bu hastaların %54.00'ı kronik hastalıklarının kontrol altında olmadığını belirtmişlerdir. Ortalama hekim ziyareti sayısı 3,56 olarak saptanmıştır. Katılımcılar en çok ziyaret ettikleri sağlık profesyonelini ‘aile hekimi’ olarak belirtmişlerdir. Katılımcıların %17.50'si kısa depresyon tarama ölçeğinin iki sorusuna da olumlu cevap vermiştir. Katılımcıların %60,10'u sağlık hizmeti alırken sorun yaşadıklarını belirtmişlerdir. En çok ifade edilen sorunlar: iletişim (% 34.00), özensiz bakım (% 18.50) ve ayrımcılık (% 8.40) idi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Kronik hastalık prevalanslarının Türk popülasyonundan daha düşük olduğu söylenebilir. Göçmenlerin destek almak için sağlık profesyoneli olarak akıllarına ilk gelen aile hekimleriydi. Ayrımcılığın azaltılması amacıyla “çeşitlilik yönetimi” politikasının uygulanması, aile hekimlerinin göçmenlere yönelik etkili sağlık hizmeti sunmaları için bu doğrultuda eğitilmeleri önerilebilir. |
5. | İki Farklı Kültüre Sahip Olan Türk ve Suriyeli Kadınların Tubal Ligasyon Hakkında Görüşlerinin İncelenmesi Views of Turkish and Syrian Refugee Women Who are from Two Different Cultures on Tubal Ligation sevgül donmez, Süreyya Gümüşsoy, HATICE SERAP KOÇAKdoi: 10.5505/amj.2020.38981 Sayfalar 298 - 314 GİRİŞ ve AMAÇ: Tubal ligasyon, çiftler için en etkili ve en güvenilir aile planlaması yöntemlerinden biri olmasına rağmen, bu yöntemin kabulü toplumdan topluma değişiklik göstermekte ve bazı medikal, sosyo-ekonomik, dini ve kültürel nedenlerden dolayı kullanımı reddedilebilmektedir. Araştırma, Türk ve Suriyeli kadınların tubal ligasyon hakkında bilgi ve tutumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma, Türkiye'nin güneydoğusunda bir devlet hastanesinde postpartum servisi'nde doğum yapan 420 Türk ve Suriyeli kadın ile tanımlayıcı ve kesitsel olarak yapılmıştır. Araştırmada veri toplama araçları olarak “Tanılama Formu” kullanılmıştır. Türk ve Suriyeli kadınların cevaplarını karşılaştırmak için tanımlayıcı istatistikler kullanılmıştır. BULGULAR: Türk kadınların %32.1'i, Suriyeli kadınların %46.8'si tüplerin bağlatılmasının günah olduğunu; Türk kadınların %22.8'i, Suriyeli kadınların %37.6'si tüplerin bağlatılmasının kadına aile hayatında otorite kaybettireceğini; Türk kadınların %22.8'i, Suriyeli kadınların %43.9'u tüplerin bağlatılmasının cinsel hayatı olumsuz etkileyeceğini; Türk kadınların %20.9'u, Suriyeli kadınların %36.1'i tüplerin bağlatılmasının yasaklanması gerektiğini; Türk kadınların %60.4'ü, Suriyeli kadınların %45.9'u tüplerin bağlatılmasının güvenilir bir yöntem olduğunu ve Türk kadınların %34.4'ü, Suriyeli kadınların %48.3'ü bir kadının çok çocuğunun olmasının kadına toplumda güç ve statü kazandırdığını düşündükleri saptanmıştır (p=<.05) TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmanın sonucunda kadınların tubal ligasyon hakkında yetersiz bilgiye sahip olduğu, Suriyeli kadınların Türk kadınlarından tubal ligasyon hakkında daha fazla olumsuz tutuma sahip olduğu belirlenmiştir. Bulgularımız kültürel farklılıkların tubal ligasyona yönelik tutumları ve kabulleri üzerinde önemli etkileri olabileceğini vurgulamaktadır. |
6. | Adölesanlarda İnternet Bağımlılığı İle Beslenme Egzersiz Davranışları Arasındaki İlişki The Relatıonshıp Between Internet Addiction And Nutrıtıon Exercıse Behavıors In Adolescents Ayla Hendekci, İlknur Aydın Avcıdoi: 10.5505/amj.2020.52533 Sayfalar 315 - 326 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırma, adölesanlarda internet bağımlılığı ile beslenme egzersiz davranışları arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı türdeki araştırmanın evreni, Giresun ilindeki bir ortaokulda öğrenim gören 6, 7 ve 8. sınıftaki adölesan dönem öğrencileridir (n=440). Araştırmaya katılmayı kabul eden ve ulaşılabilen 400 öğrenci ile araştırma tamamlanmıştır (%91). Veriler, Tanıtıcı Bilgi Formu, İnternet Bağımlılık Ölçeği (İBÖ) ve Beslenme Egzersiz Davranışları Ölçeği (BEDÖ) ile toplanmıştır. Veriler SPSS 20.00 programı ile analiz edilmiş ve tanımlayıcı istatistikler (frekans, yüzde, varyans, t testi, Kruskall Wallis testi) kullanılmıştır. BULGULAR: Araştırmaya katılanların yaş ortalaması 12,25±0,98 olup %51,25’i kadın, % 50,75’i interneti en az bir saat kullanmakta ve %31,75’i interneti bilgilenmek amacıyla kullanmaktadır. Adölesanların İBÖ ve Sağlıksız Beslenme-Egzersiz Davranışı boyutu puanları erkeklerin aleyhine bulunmuş, adölesan okul başarısı ile internet bağımlılığı ve beslenme egzersiz davranışları arasında bir ilişki olduğu ve adölesanların günlük olarak internette geçirdikleri zaman ve internet kullanım amacına göre İBÖ ve BEDÖ puanları arasında ilişki olduğu bulunmuştur. TARTIŞMA ve SONUÇ: Adölesanların farklı tanımlayıcı özelliklerine göre internet bağımlılığı ve beslenme egzersiz davranışları arasında ilişki olduğu görülmektedir. Risk faktörlerinin erken dönemde belirlenmesi, okul-aile-öğrenci ile işbirliği yapılması gerekmekte olup adölesanların uygun eğitimlerle desteklenmesi önerilmektedir. |
7. | Obezite Merkezine Başvuran Hasta Profilinin ve Hastalara Verilen Eğitim Etkinliğinin Değerlendirilmesi Evaluation of Patient Profile and Training Effectiveness Applying to Obesity Center Duygu İlke YILDIRIM, Mehmet Ali Eryılmazdoi: 10.5505/amj.2020.90217 Sayfalar 327 - 336 GİRİŞ ve AMAÇ: Obezite merkezleri hastalara doğru yaşam tarzı değişikliklerini kazandırarak, hastaların ideal kilolarını koruyabilmelerini sağlayan merkezlerdir. Çalışmamız elde edilen veriler ile obezite için potansiyel risk faktörlerini saptamayı, merkez eğitimlerinin etkinliğini değerlendirerek yeni gelişme gösteren bu alanda faydalı öneriler sunmayı amaçlamaktadır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma 01.11.2018-31.08.2019 tarihleri arasında Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Obezite Merkezi’nde yapılmıştır. Toplam 1986 hastadan VKİ≥30 kg/m2, 18 yaş ve üzeri merkeze kabulleri merkez sorumlu hekimi ve 5 farklı branş hekimi tarafından onaylanmış 254 hastanın verilerinin retrospektif olarak değerlendirildiği, tanımlayıcı ve kesitsel bir çalışmadır. BULGULAR: Çalışmaya alınan hastaların %91,33’ü kadın, %8,67’si erkekti. Hastaların obezite merkezinde verilen eğitimlere devamlılık durumları klinik ve bazı laboratuvar parametrelere göre karşılaştırıldığında; eğitimlere düzenli katılan hastaların 3. ay kilo, VKİ, vücut yağ yüzdesi, bel çevresi, kalça çevresi, HbA1c, LDL ve trigliserid ortalaması eğitimlere devamlı katılmayan hastaların 3. ay değerlerine göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düşük saptanmıştır. TARTIŞMA ve SONUÇ: Merkeze devamlılığı olup, eğitimlere düzenli katılan hastaların daha kolay kilo verdikleri, kan ile lipid parametrelerinde anlamlı derecede düzelme olduğu saptanmıştır. Hastaların merkezde verilen grup içi eğitimlere katılmalarının sağlanması ve sık sık merkeze davet edilmeleri obezite tedavisinin önemli basamaklarından birini oluşturmaktadır. |
8. | Problemli Akıllı Telefon Kullanım Ölçeğinin Geliştirilmesi Development Of Problematic Smartphone Usage Scale (PSUS) Sevil Akbulut Zencirci, saniye göktaş, Hatice Aygar, Muhammed Fatih Önsüz, Melike Alaiye, Selma Metintaşdoi: 10.5505/amj.2020.67689 Sayfalar 337 - 347 GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı, kullanım yoğunluğunu dikkate alarak, problemli akıllı telefon kullanımını belirlemek için kullanılabilecek bir ölçek geliştirmekti. Önerilen ölçeğin güvenilirliği ve geçerliliği de değerlendirilerek, ileri epidemiyolojik çalışmalarda kullanılabilmesi amaçlandı. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya katılanlar 2016 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nde öğrenim gören 1492 öğrenciden oluşmuştur. Anket formu katılımcıların sosyodemografik özellikleri, akıllı telefon bağımlılığının öznel değerlendirmesi, akıllı telefon kullanım yoğunluğu ile ilgili sorular ve Akıllı Telefon Bağımlılığı Ölçeği Kısa Formu’nu içermektedir. BULGULAR: Araştırmaya katılanlar 18-24 yaş grubunda % 48,26'sı (n = 720) kadın, % 51,74'ü (n = 772) erkek olmak üzere 1492 öğrenciden, oluşmaktadır. Ölçeğin geliştirilmesi için Akıllı Telefon Bağımlılığı Ölçeği - Kısa Formu adlı ölçekte bulunan tüm sorular ve akıllı telefon kullanım yoğunluğu ile ilgili sorular açımlayıcı faktör analizine alınmıştır. Sonuç olarak, 10 maddelik Problemli Akıllı Telefon Kullanım Ölçeği geliştirilmiştir. Açımlayıcı faktör analizi sonucunda ölçeğin kullanım yoğunluğu, günlük yaşamda bozulma ve çekilme olmak üzere üç faktörlü bir yapıda olduğu ortaya çıkmıştır. Üç faktör toplam varyansın % 63.36 'sını açıkladı. Güvenirlik analizi sonucunda, ölçeğin Cronbach alfa katsayısı 0.81'dir. Ayrıca doğrulayıcı faktör analizi ölçeğin üç faktörlü yapısını doğrulamıştır. TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak Problemli Akıllı Telefon Kullanım Ölçeğinin, problemli akıllı telefon kullanımını değerlendirmek için geçerli, güvenilir ve etkili bir ölçek olduğu bulundu. |
9. | Kadınların korku dolu deneyimi: mastalji Fearful experience of women: mastalgia Servet Kocaoz, OMER PARLAKdoi: 10.5505/amj.2020.60343 Sayfalar 348 - 359 GİRİŞ ve AMAÇ: Mastalji en sık görülen meme yakınmasıdır. Bu çalışmanın amacı meme ağrısına neden olan faktörleri araştırmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi cerrahi polikliniğine meme rahatsızlığı veya diğer şikayetler ile başvuran 18-65 yaşları arasında 159'u meme ağrısı olan ve 159'u meme ağrısı olmayan toplam 318 kadın 1 Aralık 2018 ve 31 Ocak 2019 tarihleri arasında çalışmaya dahil edildi. Bu hastalara meme ağrısına neden olduğu düşünülen faktörleri içeren bir değerlendirme anket uygulandı. BULGULAR: Meme ağrısı 50 yaş ve üstü hastalarda anlamlı olarak daha yüksek bulundu (OR = 3.496,% 95 CI: 3.496-11.056). Emziren kadınların emzirmeyen kadınlardan yaklaşık 3 kat daha fazla mastaljisi olduğu belirlendi (OR = 2.667,% 95 CI: 1.262-5.637). Mastalji prevalansının sigara içenlerde sigara içmeyenlere göre 2,5 kat daha yüksek olduğu belirlendi (OR = 2.466,% 95 CI: 1.306-4.659). Alkol kullanan kadınlarda mastaljinin içmeyenlere göre 4,5 kat daha fazla olduğu görüldü (OR = 4.456,% 95 CI: 1.394-14.244). Kilo alan kadınlarda mastalji gelişme olasılığının kilo almayanlara göre yaklaşık 2,5 kat daha fazla olduğu belirlendi (OR = 2.593,% 95 CI: 1.396-4.818). Ayrıca mastaljinin diğer benign meme rahatsızlıkları olan hastalarda 21 kat daha fazla geliştiği bulundu (OR = 20.996,% 95 CI: 10.344-42.620). TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada mastaljinin 50 yaş ve üstü kadınlarda daha sık görüldüğü, emzirme, iyi huylu meme hastalığı, sigara ve alkol tüketimi ve kilo almanın mastaljiye neden olan risk faktörleri olduğu ortaya konuldu. |
10. | COVID-19 Pandemisi Sürecinde Türkiye, Avrupa ve Amerika Verilerinin Karşılaştırılması: Kesitsel Bir Çalışma Data Comparison of Turkey, Europe, and USA During COVID-19 Process: A Cross-Sectional Study Basri Furkan Dağcıoğlu, Ahmet Keskindoi: 10.5505/amj.2020.02328 Sayfalar 360 - 369 GİRİŞ ve AMAÇ: COVID-19 (SARS CoV-2) pandemisi tüm dünyayı etkisi altına almış olup, ülkelerin sağlık imkanlarını zorlayıcı bir hal almış durumdadır. Salgının çeşitli ülkelerde farklı mortalite oranlarıyla seyretmesi altında yatan en önemli etkenler arasında şüphesiz ülkelerin sağlık sistemleri, sağlığa ayrılan bütçe ve halkın sağlık imkanlarından yararlanma oranı gibi parametreler sayılabilir. Bu sebeple, çalışmamızda Türkiye, Avrupa birliği ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri’ne ait pandemi verilerinin karşılaştırılması ve hastalığın seyrinin hangi parametrelerle ilişkili olduğunun araştırılması amaçlanmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Worldometer dijital veri tabanından alınan 04/05/2020 tarihli coronavirus istatistikleri ve OECD (Organisation for Economic Co-operation and Development) dijital veri tabanından elde edilen, 28 Avrupa Birliği Ülkesi, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye’ye ait sosyo-demografik veriler ve sağlıkla ilgili göstergeler incelendi. Ülkelere ait veriler arasındaki ilişkiler Spearman korelasyon analizi ile değerlendirildi. Analizlerde alfa hata oranı üst limiti %5 olarak alındı. BULGULAR: İncelenen tarih itibariyle COVID-19 toplam vaka sayısının Türkiye’de 127.659, Avrupa Birliği ülkelerinde 1.234.918 ve ABD de 1.212.835 olduğu görüldü. Avrupa birliğinde en çok vaka görülen 3 ülke sırasıyla İspanya (248.301), İtalya (211.938) ve Birleşik Krallık (190.584), en çok COVID-19 sebepli ölüm görülen 3 ülke ise sırasıyla İtalya (29.079), Birleşik Krallık (28.734) ve İspanya (25.428) idi. Mortalite oranının, ülkelerin sağlığa ayırdıkları bütçe ile doğru orantılı olduğu görüldü. TARTIŞMA ve SONUÇ: COVID-19 enfeksiyonu Avrupa ve Amerika’ya kıyasla Türkiye’ de daha düşük mortalite ile seyretmektedir. Sağlığa daha fazla bütçe ayıran ülkelerde hastalık kaynaklı mortalite daha doğru saptanıyor olabilir. Ayrıca çeşitli parametrelerin hastalığın seyri ile ilişkili olduğu görülmüştür. |
11. | COVID-19 Pandemi Süreci: Yayılma Hızı, Ölüm Oranı ve Alınan Önlemler Açısından Değerlendirilmesi COVID-19 Pandemic Process: Its Evaluation in Terms of Spreading Rate, Mortality Rate and Precautions Taken CÜNEYT ARDIÇ, Kerem Uzun, AYŞE YAZAN ARSLAN, Ayse Sahin, MELEK HÜR, Merve Nur Serçe, Selma Türker, Büşra USLUOĞLU, Mert Süzük, Didem Sarimehmetdoi: 10.5505/amj.2020.05826 Sayfalar 370 - 379 GİRİŞ ve AMAÇ: 31 Aralık 2019'da Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Çin Ülke Ofisi, Çin'in Hubei eyaletinin Vuhan şehrinde etiyolojisi bilinmeyen pnömoni vakalarını bildirmiştir. 7 Ocak 2020’de etken daha önce insanlarda tespit edilmemiş yeni bir Coronavirus (2019-nCoV) olarak tanımlanmıştır. Neredeyse tüm dünyaya yayılan bu durum sonrası Dünya Sağlık Örgütü tarafından bu salgın pandemi olarak ilan edilmiştir. Bu çalışmanın amacı pandemiyi 8 farklı ülkede analiz etmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 04.05.2020 tarihi itibari ile dünyada en fazla vakanın görüldüğü ülkeler (A.B.D, Çin, İtalya, Almanya, İran, Fransa, Türkiye) ve Güney Kore’yi dahil ettik. Ülkelerin toplam vaka ve ölüm sayılarını, ölüm oranlarını, 65 yaş üstü nüfus oranlarını ve alınan tedbirlerin tarihlerini birbirleriyle kıyaslayarak analiz ettik. BULGULAR: Tüm dünyadaki Covidli vaka sayısı 3,6 milyonu aşmıştı ve bu vakaların yaklaşık 75.2% si 7 ülkede (A.B.D, İtaya, Çin, Almanya, Fransa, İran, Türkiye) görülmekteydi ve yine aynı tarihte (04.05.2020) dünyadaki ölüm sayısı 250 bini aşmıştı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Sağlık alanından ekonomiye kadar toplumu tüm yönleriyle etkilemiş olan son yüzyılın belki de insanlık tarihinin en büyük pandemisiyle karşı karşıyayız. İnsanlık tarihi için pandemiyle mücadeledeki en büyük silah ülkelerin bilgi birikimlerini birbirlerine aktarmaları olacaktır. |
12. | Adölesan ve Çocuklarda D Vitamini Düzeylerinin Yaş, Cinsiyet ve Mevsimsel Özelliklere Göre Değerlendirilmesi Evaluation of Vitamin D Levels in Adolescents and Children According to Age, Sex and Seasonal Charesteristics Eda Türe, Seçil Müderrisoğlu, Recai Acı, Mahcube Çubukçu, Mukadder Arslanbek Erdemdoi: 10.5505/amj.2020.70893 Sayfalar 380 - 386 GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı hastanemize başvuran çocuk ve adolesanlarda D vitamini eksikliği olup olmadığını belirlemek; cinsiyet, yaş, ve mevsimlere göre 25- Hidroksi vitamin D (25-OH D) düzeyleri arasında fark olup olmadığını tespit etmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: 2018-2019 kış ve yaz mevsimi ayları arasında hastanemiz Çocuk Hastalıkları Polikliniği'ne herhangi bir sebeple başvuran 4.153 çocuk ve adolesan çalışmaya alındı. Hastaların yaş, cinsiyet ve mevsimlere göre 25-OH D vitamin düzeyleri belirlendi. Serum 25-OH D düzeyinin <20 ng/ml olması ciddi yetersizlik, 20-30 ng/ml arası yetersizlik, 30-100 ng/ml arası yeterlilik, >100 ng/ml olması toksisite olarak kabul edildi. Verilerin değerlendirilmesinde tek yönlü varyans analizi ve student t testi kullanıldı. SPSS 22.0 paket programı kullanıldı. p<0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. BULGULAR: Çalışmamızdaki popülasyonun % 55,23 ü kız idi. Kızlarda 25-OH D düzeyi 17,29±11,50 ng/ml idi. Erkeklerde ise 19,16±10,68 olarak bulundu. 25-OH D düzeyi ortalaması 18,13±11,18 ng/mL bulunmuştur. Çalışmamızda D vitamini yetersizliğinin sıklığı %44,80 olarak saptanmıştır. Kış aylarında D vitamini yetersizliğinin sıklığı %57,11 iken, yaz aylarında %42,89 olarak bulunmuştur. D vitamini düzeyleri cinsiyet, yaş aralığı ve başvuru mevsimine göre istatistiksel anlamlı farklılıklar göstermektedir. Adolesan yaş gruplarında D vitamini düzeyleri, çocuk yaş gruplarına göre daha düşüktür. TARTIŞMA ve SONUÇ: Hastanemize başvuran çocuk ve adolesanlarda ciddi D vitamini yetersizliği bulunmuştur. Çocuk ve adolesan grubu kişilerde D vitamini düzeylerinin cinsiyet, yaşa ve mevsimlere bağlı olarak değişiklik gösterdiği sonucuna varılmıştır. |
13. | Primer Sjögren sendromlu hastalarda Roma IV fonksiyonel barsak hastalıkları tanı kriterleri ışığında fonksiyonel barsak hastalığı sıklığı Prevalence of functional bowel disease in the light of diagnostic criteria of Rome IV functional bowel diseases in patients with Primary Sjogren syndrome Samet Karahan, Kemal Eroldoi: 10.5505/amj.2020.30306 Sayfalar 399 - 406 GİRİŞ ve AMAÇ: Sjögren Sendromu (SS), kserostomi ve kseroftalmi ile kendini gösteren etyopatogenezinde özellikle lenfositlerin rol oynadığı kadın egemen bir hastalıktır. Bu çalışmamızda Primer SS (PSS)’lu hastalarda Roma IV kriterleri ile fonksiyonel barsak hastalığı (FBH) sıklığı araştırılmak istenmiştir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Haziran 2018 – Eylül 2019 arasında Kayseri Şehir Hastanesi Romatoloji Polikliniklerine başvuran ve 2016 ACR/EULAR PSS sınıflandırma kriterleri uyarınca PSS olarak sınıflandırılan 52 hasta çalışmaya alındı. FBH açısından sorgulanan ve son altı ay içinde %10 dan fazla kilo kaybı, dışkılama alışkanlığında eskiye oranla yeni değişiklik, ailede erken yaş intestinal malignite varlığı, bulantı kusma ve akut batın bulguları olan kişiler alarm semptomu/organik patoloji olasılığı sebebiyle çalışmaya alınmadı. Kontrol grubu olarak da Hematoloji Polikliniğine başvuran hastaların yakınları, yaş ve cinsiyet gözetilerek seçildi. Anket kullanılarak yapılan sorgulamalar neticesinde FBH varlığı ve var olan FBH tipi not edildi ve PSS’lu hastalarda ve sağlıklı kontrollerde görülme oranları % olarak belirtildi. BULGULAR: PSS hastalarında 24/52 (%46,15) hastada FBH varken sağlıklı kontrollerin 17/75 (%22,66) hastada FBH saptandı [p<0,05; Odds Oranı 2,924 (%95 güven aralığı 1,35- 6,30)]. FBH alt tiplerinin bakılan analizlerinde, PSS’de Irritabl Barsak Sendromu oranı 18/52 (%34,61) sağlıklılarda 14/75 (%18,67) saptanmıştır [p=0,044; Odds Oranı: 2,307 (%95 güven aralığı 1,02 – 5,21)]. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada PSS’li hastalar arasında özellikle IBS olmak üzere FBH’nın prevelansının sağlıklı bireylere oranla yüksek olduğu gözlenmiştir. |
14. | Postmenopozal Kadınlarda Subklinik Tiroid Hastalığı Sıklığının ve Kemik Mineral Yoğunluğu ile İlişkisinin Değerlendirilmesi Evaluation of the Frequency of Subclinical Thyroid Disease in Postmenopausal Women and its Relationship with Bone Mineral Density Çağlar Keskin, Esra Nur Ademoğlu Dilekçi, Müge Keskindoi: 10.5505/amj.2020.56933 Sayfalar 407 - 415 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada postmenopozal kadınlarda subklinik tiroid disfonksiyonu sıklığının değerlendirilmesi ve subklinik tiroid disfonksiyonu ile kemik mineral yoğunluğu (KMY) ilişkisinin araştırılması amaçlandı. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Polikliniği’nde Ocak 2018-Aralık 2019 tarihleri arasında osteoporoz ön tanısı ile değerlendirilen 300 postmenopozal kadın dahil edildi. Tüm katılımcıların demografik verileri, tiroid stimüle edici hormon (TSH), serbest triiyodotironin (ST3), serbest tiroksin (ST4) düzeyleri, kemik mineral yoğunluğu (KMY) sonuçları hastane kayıt sisteminden retrospektif olarak kaydedildi. Tüm katılımcılar ötiroid, subklinik hipertiroidi ve subklinik hipotiroidi olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Ötiroid grup ayrıca TSH düzeylerine göre yüksek normal ve düşük normal olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Subklinik tiroid disfonksiyonu subklinik hipertiroidi ve subklinik hipotiroidi olarak tanımlandı. Aşikar hipotiroidi veya hipertiroidisi olan bireyler çalışma dışı bırakıldı. BULGULAR: Bu çalışmada postmenopozal kadınların %10.66’sında subklinik tiroid disfonksiyonu tespit edildi [subklinik hipertiroidi: 21(%7); subklinik hipotiroidi: 11 (%3.66)]. Subklinik tiroid fonksiyon bozukluğu olan bireylerde lomber vertebra (L1-4) ve femur kemik mineral yoğunluklarında ötiroid gruba göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (sırasıyla; p=0.674 ve p= 0.184). Ötiroid grupta yüksek normal TSH düzeyleri ve düşük normal TSH düzeylerine sahip subgruplar arasında osteoporoz sıklığı, vertebra (L1-4) ve femur kemik mineral yoğunlukları benzerdi (sırasıyla; p=0.935, p=0.850, p=0.734). TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada postmenopozal kadınlarda subklinik tiroid disfonksiyonları ile KMY ölçümleri arasında istatiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı. |
15. | Obezite Polikliniklerine Başvuran Hastaların Antropometrik ve Biokimyasal Parametrelerinin Değerlendirilmesi Evaluation of Anthropometric and Biochemical Properties of Patients who Applied to Obesity Policlinics Şennur Doğan, Cemil Işık Sönmez, Duygu Ayhan Başerdoi: 10.5505/amj.2020.59140 Sayfalar 407 - 415 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada obezite polikliniğine başvuran hastaların antropometrik ve biyokimyasal özelliklerinin değerlendirilmesi ve karşılaştırılması amaçlandı. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu tanımlayıcı tipteki çalışmanın evrenini Ağustos 2016-Ekim 2017 tarihleri arasında obezite polikliniğine başvuran toplam 1650 hasta oluşturmuştur. Bu hastalar kayıtlardan retrospektif olarak taranmış ve BMI ≥25 kg / m2 olan 925 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar DSÖ'nün obezite sınıflamasına göre 4 gruba ayrılmış ve bu gruplara göre değerlendirme yapılmıştır. Hastaların antropometrik ölçümleri, Biyoelektrik Empedans Analizi ve laboratuvar sonuçları hasta dosyaları ve hastane veri tabanları taranarak elde edilmiştir. Verilerin istatistiksel analizi SPSS 23 programı ile yapılmıştır ve p<0,05 anlamlı kabul edilmiştir. BULGULAR: Katılımcıların % 84,3'ünü kadınlar oluşturmuştur. Tüm antropometrik özelliklerde gruplara göre anlamlı olarak farklılık saptanmıştır (p<0,05). Hemoglobin, hematokrit, MCV, demir, ferritin ve D vitamini düzeyleri ile ortalama insülin, insülin direnci, kreatinin, ürik asit, AST, ALT ve TG değerleri erkeklerde anlamlı olarak daha yüksek saptanmıştır (her biri için p<0,001). Evre 1 obez bireylerin Hb, HCT, MCV, insülin, HOMA-IR, keatinin, ürik asit, AST, ALT, TG, demir, ferritin ve D vitamini değerleri diğer gruplardan anlamlı derecede daha yüksek; PLT ve HDL değerleri daha düşük saptanmıştır. (her biri için p <0,001). TARTIŞMA ve SONUÇ: Obezitenin vücut bileşenleri ve biyokimyasal parametreler üzerindeki etkileri cinsiyete ve obezite derecesine bağlıdır. Obez hastalar değerlendirilirken BMI ile birlikte bel çevresi, kalça çevresi, vücut yağ miktarı ve biyokimyasal parametrelerin ölçümü de yapılmalıdır. |
16. | Acil Servise Başvuran ve Yeşil Triyaj Kodu Alan Hastalarda Aile Hekimliği Farkındalığı Family Practice Awareness in Patients Applying to the Emergency Department and Receiving a Green Triage Code Cevdet Toksöz, IBRAHIM IKIZCELI, Murat Koyuncu, Serap Biberoğlu, Fatih Cakmak, Derya Öztürkdoi: 10.5505/amj.2020.75768 Sayfalar 416 - 425 GİRİŞ ve AMAÇ: Ülkemizde ve tüm Dünya’da acil servis kalabalığı önemli bir sorundur. Bu çalışmada amaç, Acil servise başvuran ve yeşil triyaj kodu alan hastalarda Aile Hekimi farkındalığını belirlemek, Aile Hekimi’ne başvurmama ve Acil servise başvurma nedenlerini ortaya koymaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma, bir eğitim ve araştırma hastanesi acil tıp kliniği yeşil alana bir aylık dönemde başvuran hastalar ile yapıldı. Acil Servise başvuran hastalar Triyaj Bölümünde değerlendirildikten sonra Yeşil Triyaj Kodu olan hastalar bir hekim tarafından değerlendirildi. Akut acil patolojisi olmayan hastalar çalışma hakkında bilgilendirildi ve aydınlatılmış onam alındı. Onam veren hastalara anket uygulandı. Bin yirmi altı hasta çalışmaya alındı ve acil ve acil olmayan olarak iki gruba ayrıldı. BULGULAR: Acil durumu olmayan grupta 721 hasta bulunmakta iken, acil durumu olan grupta 305 hasta bulunmaktaydı. Acil nedenler ile ve acil olmayan nedenler ile Acil Servis’e başvuran hastaların cinsiyet, yaş eğitim ve acile başvuru sayısı arasında anlamlı farklılık yoktu. Acil nedenler ve acil olmayan nedenlerle yapılan Acil Servis başvurularında en yüksek oran, 18-29 yaş aralığındaki hasta grubuna aitti. Hasta yaşının artmasıyla Acil Servis’e acil olan ve acil olmayan nedenlerle başvuru sayısında düşme saptandı. Acil olmayan nedenler ile Acil Servis’e başvuran hastaların % 57,30’u Aile Hekimi’nin kim olduğunu bildiğini; % 42,70’i Aile Hekimi’nin kim olduğunu bilmediğini belirtti. Acil olmayan nedenlerle Acil Servis’e başvuran hastaların % 52,10’u Aile Hekimi’nin çalıştığı sağlık merkezinin yerini bildiğini, % 47,90’ı Aile Hekimi’nin çalıştığı sağlık merkezinin yerini bilmediğini bildirdiler. TARTIŞMA ve SONUÇ: Aile Hekimliği bilinci oluşturularak, Acil Servis’in yoğunluğunun azalması sağlanabilir. Aile Hekimliği’ne başvuru güçlüğü, hastaların daha fazla Acil Servis başvurusuna neden olmaktadır. Aile Hekimi’ne başvuru kolaylığı Acil Servis’e gereksiz başvuruyu azaltacaktır. |
17. | Bozulmuş açlık glukozu olan kadın hastalarda fibromiyalji sıklığı: Kesitsel çalışma The frequency of fibromyalgia in female patients with impaired fasting blood glucose: Cross-sectional study Ayla Cagliyan Turk, SEVİL OKAN, SUMRU OZEL, Ahmet Musmul, Murat Baglicakoglu, ferit kerim kucukler, FÜSUN SAHINdoi: 10.5505/amj.2020.82687 Sayfalar 426 - 434 GİRİŞ ve AMAÇ: Bozulmuş açlık glukozu olan kadınlarda fibromiyalji sıklığını değerlendirmek. YÖNTEM ve GEREÇLER: Dahiliye polikliniğine nonspesifik nedenlerle başvuran kadınlar arasından, rutin muayenesinde açlık kan şekeri düzeyi 100-126 olanlar çalışma grubunu (Grup 1) ve açlık kan şekeri değeri 100'den küçük olanlar kontrol grubunu oluşturdu (Grup 2). Bozulmuş açlık glukozu (BAG) olan hastalara (Grup 1) oral glukoz tolerans testi (OGTT) yaptırıldı ve 2. Saat OGTT değeri 140’ın altında olan hastalar çalışmaya dahil edildi. Fibromiyalji Etki Anketi (FIQ) kullanılarak fonksiyonel durum değerlendirildi. Fibromiyalji tanısı için ağrı yerleşim skoru (AYS) ve semptom etkilenme skorlaması (SES) değerlendirildi. BULGULAR: Ortalama yaş Grup 1'de 48.99 ± 7.50 (n = 73) ve Grup 2'de 47.84 ± 7.92 idi (n = 73), aralarında anlamlı fark yoktu. Ortalama VKİ (vücut kitle indeksi) Grup 1'de 30.41 ± 5.01, Grup 2'de 28.00 ± 4.61 idi, aradaki fark anlamlıydı (p <0.05). Gruplar mesleki durum, eğitim yılı, medeni durum bakımından benzerdi. Grup 1'deki hastaların% 26'sına, Grup 2'deki hastaların% 11'ine fibromiyalji tanısı kondu ve aradaki fark anlamlıydı (p <0.001). Ortalama FIQ Grup 1'de 44.27 ± 21.98 ve Grup 2'de 24.95 ± 21.49 idi, aradaki fark anlamlıydı (p <0.001). Glukoz düzeyi, AYS (r = 0.368, p <0.001), SES (r = 0.322 p <0.001) ve FIQ (r = 0.287, p <0.001) ile ilişkiliydi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Fibromiyalji, bozulmuş açlık glukozu bozuk olan kadın hastalarda, açlık glukoz düzeyi normal olanlara göre daha yaygındır. Glukoz düzeyi AYS, SES ve fonksiyonellik ile ilişkilidir. Klinik bir hastalık olmasa da bozulmuş açlık glukozu sadece diyabet gelişimi için bir risk faktörü değil aynı zamanda kadınlarda fibromiyalji için bir risk faktörüdür. |
18. | FDG PET Görüntülemede Prostatta İnsidental FDG Tutulumunun Sıklığı ve Klinik Önemi Frequency and Clinical Significance of Incidental Prostatic FDG uptake in FDG PET imaging Elif Özdemir, Şeyda Türkölmezdoi: 10.5505/amj.2020.93653 Sayfalar 434 - 443 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada FDG PET görüntülemede prostat bezinde izlenen insidental tutulumların görülme sıklığını ve klinik önemini değerlendirmek amaçlanmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Prostat ve mesane kanserleri dışı endikasyonlarla FDG PET/BT görüntüleme yapılan 1839 erkek hastanın PET raporları retrospektif olarak prostatta insidental FDG tutulumu açısından tarandı. PET/BT görüntülerinde prostatta FDG tutulum varlığı ve paterni (fokal-diffüz), prostat volümü ve kalsifikasyon varlığı değerlendirildi. Takipte prostata yönelik yapılmış ileri inceleme sonuçları FDG PET bulguları ile karşılaştırmalı olarak değerlendirildi. BULGULAR: Takipte 1839 hastanın %2.22’sinde prostatta insidental artmış FDG tutulumu saptanmıştır. Takipte 41 hastadan 14’üne biyopsi yapılmış(%34,14), biyopsi yapılan olguların 3’ünde(%7,31) histopatolojik olarak prostat adenokarsinomu konfirme edilmiştir. Ayrıca 2 hastada inflamasyon/prostatit, 4 hastada ise BPH ile uyumlu bulgular izlenmiştir. FDG tutulumu 12 hastada diffüz tutulum, 29 hastada fokal tutulum şeklinde izlenmiştir. Malign olan hastaların hepsinde FDG tutulumu periferal yerleşimli olup;fokal tutulum paterninde izlenmiştir. Benign ve malign grupların SUVmaks ve PSA düzeyleri arasında anlamlı fark izlenmemiş olup; SUVmaks değerinin iki grupta örtüştüğü gözlenmiştir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Prostatta izlenen insidental FDG tutulumları prostat kanseri ile uyumlu olabileceği gibi benign patolojilerde ve normal prostat dokusunda da artmış FDG tutulumu izlenebilmektedir. Malign ve benign patolojilerde izlenen SUVmaks değerlerinin örtüşmesi nedeniyle malignite ayırıcı tanısında tek başına SUVmaks değerinin kullanımı uygun görünmemektedir. Prostatta fokal FDG tutulumu izlenen hastalarda olası malignite açısından ileri klinik değerlendirme önerilir. |
DERLEME | |
19. | Birinci Basamakta COVID-19 Covid-19 In Primary Healthcare Hüseyin Acar, Yağmur Gökseven, Güzin Zeren Öztürk, Seçil Arıcadoi: 10.5505/amj.2020.92679 Sayfalar 444 - 467 Koronavirüsler, hayvanları veya insanları enfekte edebilen ve Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS) ve Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS) gibi hastalıklara neden olan büyük bir virüs ailesidir. Yeni koronavirüs (SARS-CoV-2) Aralık 2019'da Wuhan şehrinde ortaya çıkan ve pnömoni, pulmoner ödem, ARDS, multiorgan yetmezliği ve ölüme sebebiyet verebilen bir solunum yolu enfeksiyon etkenidir. Tedavi çalışmaları devam etmekle birlikte şu an hidroksiklorokin, azitromisin, plazma tedavisi ve favipravir gibi anti-viraller öne çıkan tedavilerdir. Hastalığın ölüm oranı %3,8'dir. Yayılımın azalmasını sağlamak amacıyla yasal düzenlemeler yapılmıştır. Aile sağlığı merkezleri (ASM) çocuk, gebe, yaşlı, kronik hastalığı olan hastalar ve birtakım sağlık belgeleri için başvuran kişilere hizmet veren birinci basamak sağlık kurumlarıdır. Pandemi varlığında aile hekimleri, ASM’lere başvuran kişiler arasında virüs iletimini kısıtlamak zorundadır. Bu nedenle triaj yapılması yüksek riskli hastaları mümkün olan en kısa sürede saptamak için gereklidir. ASM’lere başvuran tüm hastalar bu şekilde korunabilir. Filyasyon yapıldıktan sonra, şüpheli vakalar veya COVID-19 ile temas eden vakalar aile hekimleri tarafından klinik durumlarının takip edilmesi ve izolasyon koşullarının kontrol edilmesi amacıyla günlük olarak takip edilmektedir. Tüm bu nedenlerden ötürü, COVID-19 ile mücadele eden aile sağlığı merkezlerini incelemeyi amaçladık. |
20. | Yeni Coronavirüs (Covid-19) Pandemisi ile Mücadelede Geçmişten Ders Çıkarmak Learning Lessons From the Past in Combating the Novel Coronavirus (Covid-19) Pandemic Ahmet Özlü, Dilek Öztaşdoi: 10.5505/amj.2020.46547 Sayfalar 468 - 481 Bu yazıda, halen görülmeye devam eden 21. Yüzyılın en büyük pandemisinde geçmişten bugüne yapılan hazırlıklar ve bu hazırlıkların yeni corona virüs salgını (Covid19) üzerine etkilerini Dünya ve Türkiye genelinde yapılan çalışmalar üzerinden derlemeyi amaçladık. Pandemiler yüzyıllardır milyonlarca insanın ölmesine sakat kalmasına ve hastalanmasına neden olmuşlardır. Toplumu sağlık, sosyal ve ekonomik olarak derinden etkilemektedirler. Pandeminin, etkilerinin azaltılmasına yönelik geçmişten ders çıkarılmalıdır. Hazırlıklar planlandığı gibi gitmeyebilir. Ön görülemeyen durumlara yönelik çaresizlikler oluşabilir. Bu çaresizliklere rağmen pandemi ile mücadelede temel ilkeler yanında, uygulamada katkı sağlayabilecek araçlar mutlaka vardır. Covid-19 pandemisi her salgın gibi bir gün mutlaka sonlanacaktır. Salgın sonrasında yapılanlar ve yapılmayanlar değerlendirildiğinde ortak akıl ve kanıta dayalı uygulamalar kazanacak ve paylaşılanlar hatırda kalacaktır. |
21. | COVID- 19 ve Gebelik COVID-19 and pregnancy Raziye Desdicioğlu, Ayşe Filiz Yavuzdoi: 10.5505/amj.2020.74318 Sayfalar 482 - 487 Yeni tip Corona virus (COVID-19), 2019 yılı sonunda Çin Wuhan kentinden dünyaya yayılan, çok sayıda insana bulaşan ve ölümcül bir pandemi olarak tanımlanmıştır. Diğer Coronavirüs enfeksiyonlarına kıyasla bulaşıcılığı yüksek, ölüm oranı düşük olan bu enfeksiyon en fazla 30-79 yaş arasında görülse de 80 yaş üzeri populasyonda mortalitesi çok yüksektir. Gebelerde hastalığın seyri ve fetal-neonatal etkiler açısından elimizde sınırlı veri olmasına rağmen anne ve bebek sağlığını koruma açısından dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Bu derleme yeni tip Corona virüs enfeksiyonu hakkında genel bilgiler içermektedir. |
22. | Pandemilerde Sağlık Çalışanlarının Psikososyal Sağlığını Etkileyen Koruyucu ve Risk Faktörlerine İlişkin Bir Derleme A Review of Protective and Risk Factors Affecting Psychosocial Health of Healthcare Workers in Pandemics Fatma Enli Tuncay, Engin Koyuncu, Şule Özeldoi: 10.5505/amj.2020.02418 Sayfalar 488 - 504 Pandemilerde genelde sağlık sistemleri, özelde ise sağlık profesyonelleri için çalışma yükü ve stresi belirgin derecede artar. Uzun mesai saatleri, ağırlaşan çalışma ortamı koşulları, hasta sayısıyla birlikte toplumun beklenti ve kaygılarındaki çoğalma ve de çalışanların kendilerinin hastalanma riskleri bir bütün olarak sağlık çalışanlarının genel psikososyal işlevselliğine ve dayanıklılığına etkide bulunur. Bu dönemlerde psikolojik incinebilirlik riski artan çalışanlara yönelik destekleyici psikososyal hizmet ve programların sunulabilmesi için koruyucu faktörler ve risk faktörleri üzerinde çalışma ihtiyacı doğmaktadır. Bu derlemenin amacı, pandemi dönemlerinde sağlık çalışanlarının psikososyal sağlığını etkileyen koruyucu faktörlerin ve risk faktörlerinin, yakın dönem salgınlarla ilgili (SARS, MERS–CoV ve çoğunlukla Covid–19 örneklerinde) literatür bilgilerine dayalı olarak gözden geçirilmesidir. İnceleme, psikososyal değişkenlerin değerlendirildiği araştırmalarla sınırlandırılarak yapılmıştır. Sağlık çalışanları pandemilerde, anksiyete, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu gibi psikiyatrik bozuklukları ve tükenmişlik gibi belirtileri toplumun geneline göre daha yüksek düzeyde gösterebilmektedir. Pandemilerin psikososyal yönlerini inceleyen çalışmalara göre, kadınlar ve hemşireler daha fazla etkilenmektedirler. Hijyen koşullarının uygunluğu, koruyucu ekipmanlara yeterli erişim, dengeli çalışma–dinlenme saatleri, pandemi ekip üyeleri arasındaki sosyal ve duygusal destek ilişkileri ve yönetim birimlerinden sağlanan destekleyici hizmetler koruyucu faktörler arasındadır. Sağlık çalışanlarının stigmatizasyona karşı korunması ve toplumsal olarak desteklenmesi psikososyal sağlıklarını korumada etkili olacaktır. |
23. | Kanıta Dayalı Çocuk Diş Hekimliği Evidence-Based Pediatric Dentistry Aysima Darıcı, Melek D. Turgutdoi: 10.5505/amj.2020.48278 Sayfalar 502 - 515 Günümüzde sağlık alanında yapılan çalışmaların artması sonucu diş hekimliği literatürü hızla genişlemektedir. Literatürde yer alan tüm gelişmeleri takip etmenin zorlukları nedeniyle araştırma sonuçları ve klinik uygulamalar arasında kopukluklar meydana gelmektedir. Bu sebeple, bireysel klinik deneyime dayanan karar verme süreci, yerini kanıta dayalı uygulamalara bırakmaya başlamıştır. Kanıta dayalı diş hekimliği, mevcut en iyi tedaviyi sağlamak için bilimsel kanıtların ve hastayla ilgili faktörlerin bir bütün olarak değerlendirilmesine dayanmaktadır. Kanıta dayalı diş hekimliği uygulamalarının en önemli amacı tedavi hizmetlerini geliştirmektir. Ancak, çok hızlı bilgi akışı sonucu doğru kanıta ulaşma ve kanıtları değerlendirme noktasında bazı zorluklarla karşılaşılmaktadır. Kanıta dayalı karar verme sürecinde, kanıta dayalı diş hekimliğinin klinik uygulamaları klinisyenlerin deneyimlerini, modern araştırmalara entegre etmesini sağlayarak mümkün olan en iyi sağlık hizmetine ulaşılmasını sağlamaktadır. Bu derlemede, kanıta dayalı diş hekimliği ve çocuk diş hekimliğindeki uygulamalar yer almaktadır. |
EDITÖRE MEKTUP | |
24. | Pandemi Sırasında Batman’da Hekim Olmak Being Physician in Batman During Pandemia Sercan Bulut Çelik, Fethiye Akguldoi: 10.5505/amj.2020.14880 Sayfalar 516 - 519 Makale Özeti | |